Doğu karadeniz plajları


Öyle çok araştırma yapmaya gerek duymadım. Çünkü Karadeniz’de daha doğrusu Doğu Karadeniz Bölgesi’nde denize girmek için plaj denilen tarzdaki hizmetler, son yıllarda bazı yerel yöneticilerin sosyalleşme projeleri olarak ortaya çıkan ama çok da iç açıcı durumları olmayan denize girilebilir yerlerdir. Düzenli, temiz, bakımlı plajların sahibi olmak Karadenizlilerin işine gelmez pek.

Hem zaten, deniz buna izin vermez. Siz istediğiniz kadar betonla duş kabini yapın, sahili temizleyin bunu askerdeki gibi her sabah “mıntıka temizliği” diye yapsanızda bizim Karadenizin tepesi atımı, senin yaptığın hiçbir temizliğin kıymeti harbiyesi ortada kalmaz, anında değiştiriverir havasını ve bir bakmışsın güneşte denize girmişken sen çıkıncaya dek de yağmur altında kalmışsındır. Onun için Karadeniz’e akıl sır ermezi, yaz veya kış aynı günde 4 mevsimi yaşarsınız. 

Bu nedenle de Doğu Karadeniz Bölgesi’nde deniz-kum-güneş üçlüsünden yararlanmak herkese nasip olmaz, sadece yerliler zaten zamanını da bilir ve denize girmeyi bir kaçamak sayar ve fırsatını bulduğunda ve plaj da gözetmeksizin girer denize. Ama Doğu Karadeniz’de denize girmek de öyle her babayiğidin haddine değildir! Denizin şakası yoktur çünkü, başka yerlerdeki denizlere pek benzemez, hırçındır. Dalgaları elbette zaman zaman neşeli yüzme fırsatı verir ama bir o kadar da tehlikelidir. İrili ufaklı bir çok ırmak, dere, çay ve nehrin denize ulaştığı Doğu Karadeniz Bölgesi’nde sürekli yağışların olması, zaman zaman taşkınlara sebep olduğu gibi çoğu zaman taşkın olmasa da derelerin taşması ve sel sularının orman ve ürünlerini denize sürüklemesine yol açar. Dolayısıyla da deniz kıyılarından odun eden insanların fotoğrafları da yer alır medyada.

Deniz, kendi kendini temizler ama temizliğini bir kusuntu olarak kıyılarına yaptığı için o “mıntıka temizliği” de fayda etmez. Denizin içi de berrak değildir çoğu zaman zaten. Deniz tabanında hendek dediğimiz yerler vardır, zaman zaman anafor(Bu belki abartı oldu )denilebilecek akıntılar oluşabilir, iki metrede insan boyunu aşan derinlikler vardır, denizin içindeki kum hareketi süreklidir ve bir günü diğer bir güne uymaz. Buna bir de 168’ı aşkın dere ve ırmağın denize döküldüğünü eklerseniz o derelerin ve ırmakların taşıdığı alüvyonları katarsanız artık varın siz Doğu Karadeniz’de denizin halini düşünün derim. Bunları neden yazıyorum, dışardan gurbetten veya bölgemize turist olarak gelen insanımızın “illa da denize girelim” diyen ve başının etini yiyen yakınlarını bilgilendirmek için tabi. Sonra “bilmiyorduk ki” denmesin, denizin yuttuğu canlara yenilerinin katılmaması için ve elbette denizin tanınmasına katkı sunmak için yazdım.

Biliyorum şimdi bana kızan çok sayıda plaj işletmecisi vardır, hatta yerel yöneticiler bile şunu diyorlardır kuşkusuz, “manyak mıdır nedir bu adam, biz bölgeye insan gelsin de nasıl gelirse gelsin hesabını yaparken tutturmuş karadenizi kötülüyor. Böyle insan olur mu, böyle Karadenizlilik olur mu?” Haklı olanlar vardır elbette, hiç kimse yüz de yüz en doğrusunu bilmeyebilir ama Karadenizliliğin bir de dürüst olma vasfı vardır. İşimize gelmese de yanlışa karşı çıkmak huyumuzdur.

Bu huy bende de nüksetmiş olabilir, bunları ona versinler. Giresun’un Piraziz ilçesi’nde güzel bir plaj ile hizmet vermeye çalışan Karadenizli Ahmet Osmanlı tam da deniz sevdalılarından birisi mesela.Elbette milyarlarca yatırım yapıp da işletmesinden söz edilmesini ister.

Piraziz, Karadeniz sahil yolunda deniz tarafında ilginç hayvan figürleri ve heykellerinin sıralanmasıyla hemen fark edilebilen ilçelerimizden birisi. Bir de kocaman Karadenizli erkek ve bayan kemençeci heykeli vardır yine yol güzergahında. Osman bey burada, tamda bizim işlediğimiz konunun aksini ispatlama gayretindeki bir girişimcimiz. Yazdıklarımızın Osman bey ve tesisleri ile de alakası yok tabi, ben genel anlamda deniz ve insanımızı konu edinmişim. Karadenizli olup da yüzme bilmeyen yoktur diye bilinse de yüksek köylerden elbette yüzme bilmeyenlerimiz çıkar. Bende mesela denizi babaannemle tanımıştım. Çocuktum ama baba annem, dedemden korkarak, çekinerek bana kendisini deniz kenarına götürmemi istemişti. Dedem de severdi beni, kırmaz dı ya da benim yaptığım yanlışta olsa ben dedemi kafaya alırdım ve kızmazdı. Belki de babaannem de onun için benimle denize gitmek isterdi Deniz dediysem yüzmeye değil, sadece deniz kenarındaki kumsalda kum banyosu yapmaya tabi. Babaannemin dizleri ağrırdı Romatizma’dan, hoş bu bölgede dizleri ağrımayan pek az insan vardır sanırım.

İşte kum banyosu ile diz ağrılarından kurtulmak için belki biraz rahatlaması için giderdik kum banyosuna. Ama o dönemler, 35 yıl kadar önceleri, şimdi ki kadar yeşillik yok, ham araziler ifterilik (eğrelti otu), çay yaygın değil, fındıklıklar bugünkü gibi değil ve hasılı hem o dönemler biraz daha fazla güneş alıyordu bölgemiz. Babaannemi kumlara gömer bende kumsalda oynardım güneş altında ama denize giremezdim, hem ufaktım babaannem(nenem) bırakmazdı. Sonraları, Rize’de Alipaşa köyünde dururken sahile yakındık, orada arkadaşlarla giderdik ama çok az. Babamla birkaç kez denize gitmişimdir ama esas yüzmeyi de orada öğrenmişimdir. Zaten her zaman Güneş olmadığı için de fındık ayı, çay mevsimi, çayır biçme derken yaz gelip geçerdi denizi görmek ne mümkün. O dönemler şimdiki gibi de araç bolluğu yok, yollar bugün ki gibi değil velhasılı ulaşım imkanlarımız kısıtlıydı onun yüzünden de şimdiki kadar kolay denize ulaşmak mümkün olmuyordu. Sonra Karadeniz’de bayanların denize girmesi önceleri “ayıp” sayılırdı, hoş şimdilerde de o yaygın kanaat halidir ama onu aşabilmek de mümkündü.

Mesela Rize’nin Uzunköyü’nden, Redoz, Araloz, Manganoz’dan gece kamyonlara binilir ve denize gece gidilirdi. “ayıp” denilen o denize ancak gece girildiğinde ayıp perdesi aralanmazdı! Bir çok yerde hala aynı şekilde denize gidildiğini sanıyorum. Bu sözünü ettiğim yıllar, 1970’li yıllardı. Ama o günler, belki bıraz kaygıyla korkuyla karışık denize girilirken şimdilerde gündüz gözüyle ve sakin yerlerde bayanların denizle buluşması sağlanabiliyor. Deniz, sadece serinlemek için değil ama kaplıcaları yönünden de aslında su kaynakları açısından değil belki ama tesisler açısından bakıldığında onların olmaması denizi biraz da şifa kaynağı olarak görmelerindendi. Gündüz akşama kadar çay toplayan bayanlar, günün yorgunluğuna bir dinginlik kanazımlıktı gece deniz sefaları hem de bir eğlence tabi. Ayrıca yukarda da sözünü etmiştim, ağrıyan dizlere şifa olur, ağrıları dindirir diye de gidilirdi. “Ayıp” sayılan şey, bölgenin mutaassıp yapısından kaynaklanan biraz da dinsel anlamda mahrem ve namahrem kaygısı ve korkusu idi. Bir başka ifadeyle de hoşgörüsüzlüğün yaygınlığından kaynaklanan, dedikodu malzemesi olmamaktı belki.

Karadenizlinin denize girmesi gereken yer seçimi, imkanlara göre değişiyor. Aracı olanlar plajlara gidebilir belki ama Karadeniz sahil yolunda, yol boyunca giderken neresi uygunsa denize girmek için orada denize girilir. Denize girmek için özel bir hazırlık da gerekmez. Deniz, Akdeniz veya Ege denizleri gibi aşırı tuzlu olmadığından Karadeniz de denize girdikten sonra duş alma zorunluluğu da hissetmezsiniz. Şimdi deniz-kum- güneş, Doğu Karadeniz’e has bir tatil değil belki ama bunun için imkan yok değil. Örnek, Giresun’un Piraziz ilçesinde de var, Rize’nin Pazar ilçesi’nde de, Trabzon’un yalıncak beldesi’nde, Yıldızlı’da, Araklı’da,Kalecik’te, Sürmene’de Çamburnu’nda, Akçaabat, Vakfikebir, Beşikdüzü, Giresun’un Eynesil, Görele, Bulancak,Tirebolu’da , Piraziz’de, Rize’nin Çayeli, İyidere, Gündoğdu, Derepazarı, Fındıklı, Ardeşen, Artvin’in Hopa, Arhavi’de, Ordu’da, Ordu’nun Fatsa ve Ünye ilçelerinde ve ilçeleri sahillerinde de plajlar da bulunuyor, doğal tabi plajlarda. Samsun ve Sinop, nispeten Doğu Karadeniz iklimi dışında olduğundan oraları saymıyorum, çünkü Terme’de, de Samsun’un 19 Mayıs ilçesinde de Samsun sahillerinde plajlar var. Sinop, bölgemizin Antalya’sıdır. Gerze de dahil sahillerinde plajları hiç de Ege ve Akdeniz sahillerini aratmaz.

Bu benim sözünü ettiğim Doğu Karadeniz bölgemize has şartlardır. Bir aylık bir zaman sürecinde elime gelen doneleri haberleştireyim ama hele bir güneş açsın istedim. Olmadı. Havalar hep kapalı nerdeyse her gün yağmur yağıyor veya hava bulutlu ve kapalı. Ama maillerin ardı arkası kesilmiyor. O zaman yazayım diyorum ama neyse oyle tabi. Olduğu gibi, abartmadan ve de doğallığı ile. Ben böyle şartlar da nasıl bir deniz ve plajı ön plana çıkaracak haber yapayım. Bu haberi okuyan Kıbrıslı, gelip burada denize girmek isterse, güneş ararsa ben ona Güneş’i nerde bulayım. Biz de gerçek bu ama buna rağme…….……………….yazının devamı için tıklayınız

 

Yorum bırakın